Tunalı civarındaki üçüncü dalga kahvecilerin birinin bahçesinde tam 12 dakikadır susuyorlardı. 12 dakikada karşılıklı kaç sigara yaktılar tam sayamadım. Kahve kokusuna karışmış bir ayrılık kokusu geliyordu masadan. Yanımdaki masaya oturmuşlardı, uyulmayan pandemi kuralları nedeniyle aramızda sadece bir metre vardı. Elimdeki kitabı okuyor gibi yapıyor, dikkatle konuşacakları anı bekliyor; resmen onları dikizliyordum. Ama bu eylemi usturupluca yaptığımı sanıyordum; ne olsa “monitoring” konusunda tecrübeliydim. “Belki sendeki kadar güçlü bir ‘biz’ duygusu bende yoktur” diye başladı konuşmasına kadın. Ben geldiğimde onlar oturuyordu, belki de evveli vardı sohbetin, kaçırmıştım. Az önce kahveyle karışık gelen ayrılık kokusu, şimdi kahveyi bastırmıştı. Masalarında ahşap boyunlu bir sürahi vardı, dibinde 1 parmaktan az kahve kalmıştı. Yeni nesil bir ayrılık konuşmasına chemex eşlik ediyordu, belki içindeki çekirdek Kenya’ydı. Bilmiyorum. “Çok bunaldım, başımı camdan çıkardığım her
Mubi’de güzel filmler gösterime giriyor. Hele hele Netflix hegemonyasının 7. sanatı esir aldığı çağımızda, Mubi bir nefes alanı açıyor seyirciye. “Bir Rüya Gördüm, Anlatsam da Anlamazsınız” isimli bir belgesel film gösterimde. Filmde Ubıhça (Ubıh’lar kabaca Çerkes’lerin bir koludur, Adige Bayrağı’nda üstte yer alan 9 yıldızdan birisi Ubıh’ları temsil eder) bilen son kişi olan Tevfik Esenç’in hayatı, torununun gözünden anlatılıyor. Yaklaşık 1 saat süren filmde Esenç’in maceraları, Balıkesir’in Hacı Osman köyünden Paris’e; oradan Norveç’e uzanıyor ve Kafkasya'da sona eriyor. İlginç bir konu, “ilginç” bir bakışla inceleniyor. Nedir bu “ilginç” olan bakış açısı derseniz, söyleyeyim: Filmin daha 10. dakikasında, Ubıhçanın kaybolmasının sorumlusu Cumhuriyet Devrimi’ymiş gibi bir algı yaratılıyor. Modern Türkiye’nin kuruluş döneminde Çerkeslere ve özelinde Ubıhlara bir baskının olduğu bu yüzden “de” Ubıhça’nın yok olduğu iddia ediliyor. Bu iddia hiçbir somut gerçekliğe ve tahlile day