Ana içeriğe atla

Sevme Biçimleri


Bir aşık-maşuk eşitsizliği değil, öncelik-sonralık eşitsizliğidir sevmek. 

"Önce seven" (önce söyleyen değil), "sevdiğini/sonra seveni" varlığı ya da karakteriyle değil sevgisiyle ya da sevme biçimiyle etkilemiştir genelde. Çok söylemese de insanlar, sevgi/sevda bir öncelik-sonralık meselesidir aslında.

Her sevgide önce seven daha özgün ve daha uzun sever. Sevgiler her zaman özgün olmayabilir ancak özgün sevgiler en hatırlanan olanlardır.

Sevginin bir süresi varsa eğer, "önce seven"in sevgisi daha uzun sürecektir. Çünkü önce seven yalın sevmiştir, karşısındakinden sevgi görmeden, karşılıksız olmasını da göze alarak ve buna baştan razı olarak sevmiştir. Bu yüzden - çoğu zaman- önce sevenin sevgisidir karşılık bulan, kendisi değil.

Sonra seven, önce sevenin sevme biçimine "vurulmuştur" - vurulma eylemleri anlıktır, uzun sürmezler- .

Bu, aslında gerçekte olan sevme durumunun içerdiği sevme biçimidir. Kant'ta fikir bulan "gerçek olanın içerdiği, salt olanaklı olandan daha fazla değildir" algısını aklına hiç getirmeden; sonradan seven gerçek olan sevme biçiminin mevcut halini sevmektedir.

Önce seven, evvela olanaklı olanı sevmiştir ve "olanaklı olan" aslında bir biçim değil, bir suret ya da bir hayaldir. Önce seven bir rüzgar ise, sonra seven rüzgarın tenini okşamasından memnun olan bir yapraktır. Ve yaprak uçup gitse de rüzgar esmeye devam edecektir. Önce seven -hep- sevecektir. 

Sonra seven, yalın biçimde gerçek olanın -önce sevenin- içerdiği sevgiyi sevdiği için, o sevmenin biçiminden sıkıldığında daha kolay sırt çevirebilir sevgisine. 

Sevginin de sonlu olduğu bir evrende -öyleyse-, bir insanı sevmektense bir sevgiyi sevmek her zaman daha kolaydır. 

Sonra sevenler bu evrende -hep- daha mutlu olmuşlardır.


Temmuz 2014 - Aralık 2020 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bayatlamış Bir Anlatının Yeniden Üretimi: Bir Başkadır

   “Bir başkadır” ifadesi aklıma iki şey getiriyor: İlki Fikret Şeneş’in kaleminden çıkan ve Ayten Alpman’ın o güzel sesinden kulaklarımıza kazınan “Bir Başkadır Benim Memleketim” şarkısı. Şarkının hikayesine girmeyeceğim, ancak müziğinin ünlü bir Yahudi halk ezgisi olduğunu söylemeden geçmemek lazım. “Rabbi Elimelekh” adlı bu ezgi, bizde olduğu kadar dünyanın farklı coğrafyalarında da sıklıkla kullanılmıştır. Aslını merak edenler youtube ya da spotify gibi mecralara bakabilir. İkinci aklıma gelen şey ise 1993 yılında çıkan “Bir Başkadır Ferdi Özbeğen” adlı albüm. Özellikle 1978-1982 yılları arasındaki furyanın önemli yıldızlarından olmuş bir piyanist şantör kendileri. Hiçbir zaman bir “king/queen queer” olmadıysa da kendine özgü kimliği ve yönelimiyle yaşadı. 1999 yılında kendisi 58 yaşındayken, sevgilisi 31 yaşındaki Hilmi Mutlu’yu “evlat edindi”. Bu evlatlık meselesini röportajlarında “anneme çok faydası olmuş bir arkadaşımızdı, kimsesiz kalmasın” diye lanse etmiş olsa da aralar

Bi Kahve İçelim Mi?

  Tunalı civarındaki üçüncü dalga kahvecilerin birinin bahçesinde tam 12 dakikadır susuyorlardı. 12 dakikada karşılıklı kaç sigara yaktılar tam sayamadım. Kahve kokusuna karışmış bir ayrılık kokusu geliyordu masadan. Yanımdaki masaya oturmuşlardı, uyulmayan pandemi kuralları nedeniyle aramızda sadece bir metre vardı. Elimdeki kitabı okuyor gibi yapıyor, dikkatle konuşacakları anı bekliyor; resmen onları dikizliyordum. Ama bu eylemi usturupluca yaptığımı sanıyordum; ne olsa “monitoring” konusunda tecrübeliydim. “Belki sendeki kadar güçlü bir ‘biz’ duygusu bende yoktur” diye başladı konuşmasına kadın. Ben geldiğimde onlar oturuyordu, belki de evveli vardı sohbetin, kaçırmıştım. Az önce kahveyle karışık gelen ayrılık kokusu, şimdi kahveyi bastırmıştı. Masalarında ahşap boyunlu bir sürahi vardı, dibinde 1 parmaktan az kahve kalmıştı. Yeni nesil bir ayrılık konuşmasına chemex eşlik ediyordu, belki içindeki çekirdek Kenya’ydı. Bilmiyorum. “Çok bunaldım, başımı camdan çıkardığım her