Bir aşık-maşuk eşitsizliği değil, öncelik-sonralık eşitsizliğidir sevmek.
"Önce seven" (önce söyleyen değil), "sevdiğini/sonra seveni" varlığı ya da karakteriyle değil sevgisiyle ya da sevme biçimiyle etkilemiştir genelde. Çok söylemese de insanlar, sevgi/sevda bir öncelik-sonralık meselesidir aslında.
Her sevgide önce seven daha özgün ve daha uzun sever. Sevgiler her zaman özgün olmayabilir ancak özgün sevgiler en hatırlanan olanlardır.
Sevginin bir süresi varsa eğer, "önce seven"in sevgisi daha uzun sürecektir. Çünkü önce seven yalın sevmiştir, karşısındakinden sevgi görmeden, karşılıksız olmasını da göze alarak ve buna baştan razı olarak sevmiştir. Bu yüzden - çoğu zaman- önce sevenin sevgisidir karşılık bulan, kendisi değil.
Sonra seven, önce sevenin sevme biçimine "vurulmuştur" - vurulma eylemleri anlıktır, uzun sürmezler- .
Bu, aslında gerçekte olan sevme durumunun içerdiği sevme biçimidir. Kant'ta fikir bulan "gerçek olanın içerdiği, salt olanaklı olandan daha fazla değildir" algısını aklına hiç getirmeden; sonradan seven gerçek olan sevme biçiminin mevcut halini sevmektedir.
Önce seven, evvela olanaklı olanı sevmiştir ve "olanaklı olan" aslında bir biçim değil, bir suret ya da bir hayaldir. Önce seven bir rüzgar ise, sonra seven rüzgarın tenini okşamasından memnun olan bir yapraktır. Ve yaprak uçup gitse de rüzgar esmeye devam edecektir. Önce seven -hep- sevecektir.
Sonra seven, yalın biçimde gerçek olanın -önce sevenin- içerdiği sevgiyi sevdiği için, o sevmenin biçiminden sıkıldığında daha kolay sırt çevirebilir sevgisine.
Sevginin de sonlu olduğu bir evrende -öyleyse-, bir insanı sevmektense bir sevgiyi sevmek her zaman daha kolaydır.
Sonra sevenler bu evrende -hep- daha mutlu olmuşlardır.
Temmuz 2014 - Aralık 2020
Yorumlar
Yorum Gönder